Yönetmek kuşkusuz profesyonellik, uzmanlık ve deneyim gerektiren bir uğraş. Hal böyle olunca da, ister yönetim sergileyen İnsanlar, isterse de Kurumsal organizasyonlar açısından olsun, bu manada başarılı olmanın yolu: ilk önce kendimizi tanımak ve anlamaktan geçiyor.
Kendimizi ve kurumsal işleyişimizi doğru değerlendirmemiz ise, her zaman yalnızca kendi gözümüzden bakarak, ne yazık ki mümkün olamıyor. İşte bu nedenle konu başlığımız olan üçüncü göz ve başkasının bakışıyla, başkalarının gözünden bakarak tespitler yapmak, günümüzde bütünsel yönetim anlayışının önemini ve gerekliliğini çok daha iyi hissettiriyor.
Birçoğumuz bu tanım ve yaklaşıma aslında bugün çok da yabancı değiliz. Üçüncü göz yaklaşımı, kırık cam teorisi ve de organizasyonel yönetim sistematikleri oluşturmada; organizasyonun yine kendi dinamikleriyle gözlemlemesi ve değerlendirmesi sistemlerini hiç duymasak bile, sosyal medya araçlarından (mesela face den başkalarının gözünden profil alanı görme vb.) bu kavramları duyuyor ve belli ölçüde de olsa biliyoruz.
Birbirinden farklı adlarla olmakla beraber, hemen hemen aynı noktaya dönük, bu dışarıdan bakma yaklaşımları ve teorilerine ilişkin olarak kısa tanımlara yer verecek olursak;
Üçüncü göz yaklaşımı:
Adından da anlaşılacağı üzere, farklı gözle ve farklı yerden, değişik açıdan, bir konuya ve duruma bakmak ve değerlendirmelerde bulunmak kısaca.
Kırık cam teorisi:
Aslında bu da erken uyarı sistemlerinden bir tanesidir. Bir sosyolog tarafından ortaya atılmış bir teori. Bu teoriye göre, bir organizasyonun dışından bazı şeyler kolayca fark edilebilir. Örneğin kırık bir camı herkes görebilir. Bu kırık cam aslında diplerde bir yerde görülmesi kolay olmayan başka kırıkların ve çamurların olduğuna işaret eder. Bu aslında basit bir yöntemmiş gibi gelebilir. Ama çoğunlukla şirketler sadece kırık camı görürler ve bunu tamir ederler. Bu kırık ve çamurlar belki imalat planında, müşteri hizmetleri veren kişilerde ya da farklı süreçlerde olabilir. Dolayısıyla bu çerçevede önemli olan husus, durumun bütünsel olarak görülüp buna göre değerlendirilmesi ve tüm yönleriyle ve etkileşimleriyle ele alınıp aksaklık varsa bütünleşik olarak giderilmesi olmalıdır.
Albert Einstein’ın ‘’İnsanlar arasında kendi gözüyle gören ve kendi yüreğiyle hissedenler çok azdır.’’ Sözüne burada yer vermek istedim.
Konu yönetim olduğunda, kendimizi yönetmek ise, elbette birinci yönetim yetkinliğimiz olacaktır. Peki, kendimizi yönetmek bakımından en temel faktör nedir dediğimizde; cevap olarak elbette önce kendimizi tanımamız/güçlü ve zayıf yönlerimiz, tehdit veya fırsat analizi değerlendirmeleri ile bu alanlardaki farkındalık düzeyimiz olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kendimizi doğru tanımak bakımından neler yapmalıyız ve hangi yöntemleri uygulamalıyız ki, işin bu basamağı yani temeli doğru kurulsun.
Öncelikle bu konuyu yazımızın girişinde de yer aldığı üzere iki başlıkta ele alıp değerlendirmemiz gerekiyor. Birincisi bireysel açıdan kendimizi tanımamız, ikincisi ise; kurumsal olarak kurumumuzun kendi yapısına uzak ve yabancı olmaması, dolayısıyla organizasyonun kendi dinamiklerine ve işleyiş çarkına iyi derecede vakıf olması.
Bireysel açıdan kendimizi tanımamız ve yönetebilmemiz için; tıpkı sunum provalarında olduğu gibi kendimize aynadan bakıp dışarıdan nasıl göründüğümüzü ve nasıl bir izlenim oluşturduğumuzu anlamalı ve deyim yerindeyse kendimize ayna tutup beliren yansımayı doğru değerlendirmeliyiz.
Kurumsal değerlendirme yapmak ve yine organizasyon ve işletmenin dışarıdan bakıldığında nasıl bir imaja sahip ve ne derece güçlü bir itibari sermaye izlenimi bıraktığını gözlemlemek de çok kıymetli bir yönelim. Dolayısıyla iyi bir değerlendirme imkanı sağlayacaktır.
Bunun için de, işletmeye gerek müşterilerden, gerekse iş görenlerden gelen yakınmaları, oldukça kıymetli bir fırsat gibi görüp, oluşacak geri bildirimleri çok iyi değerlendirmeliyiz.
Yazılarımı takip edenler bilir. Organizasyonların amaçları ve hedeflerine doğru istikamet yol alıp ilerlemeleri bakımından, öncelikle dış çevre uyumunu gerçekleştirmeleri ve de beklenmeyen değişimleri mümkün olabildiğince doğru öngörerek kontrol altına almaları ve yönetebilmeleri her işletme ve organizasyon için kritik eşik değerinde, diye belirtmeye çalışırım.
Bu Stratejileri kurup yönetebilmek ise; evvela işletme ve organizasyonların kendilerine uzak ve yabancı olmamaları ile ancak mümkün olabilecektir.
Bunun içinde üçüncü göz olsun kırık cam olsun, organizasyona dışarıdan bakıp değişik açıdan yaklaşan ve değerlendirmeyi hedefleyen sistemlerin etkisi ve katkıları saymakla bitmese de bu yönelim;
1-Genel duruma ilişkin doğru çıkarım ve tespit yapmak,
2-Gerektiğinde öz eleştiride bulunmak,
3-Objektif yaklaşımlarla, güvenilir bilgiler ışığında bütünleşik bir iç kontrol sistemini devreye alıp, elde edilen veriler üzerinden durum analizi, değerlendirme-izleme ve ihtiyaçları belirleyip, önlemler almak.
Gibi, sayabileceğimiz çok kıymetli neticeleri elde etmemize, kapı aralayacaktır. Bununla beraber, rekabet avantajı ve sürdürülebilirlik yolunda bu yaklaşımları benimsemek, uygulamak değerlendirmek ve faydalanmak bilgi çağına yaraşır bir yönetim anlayışına da sahip olmamız bakımından ayrıca önem arz ediyor.
Paylaşmak sevgidir, berekettir.
Kaynakça;
Kobi Doktoru, ATEŞ M. Rauf, Hayat Yayıncılık, İstanbul 2008
www.nedimileri.blogspot.com